30 Mayıs 2013

Bir Röportajın Anatomisi! ;)

Rockefeller Center ;)

New York'tan röportaj onay haberi geldiği zaman zıpladığımı ve çığlık attığımı hatırlıyorum. (Buna Mana Gülan şahittir! :))

Çarşamba sabahı... Çok soğuk ama güneşli bir New York sabahında uyandım güne! Doktor Oz Show'un başlangıç saatinden 1 saat önce yani saat 14.00'a kadar orada olmam gerekiyordu. Ama o zamana kadar ne yapacaktım... Heyecanımın üstesinden tek başıma nasıl gelecektim! :)


Ne mi yaptım?


Eşofmanlarımı giyindim, başıma ponponlu beremi geçirdim, ellerimde eldivenlerim ve kulağımda i-pod'um bangır bangır Türkçe pop şarkılar eşliğinde yürümeye başladım New York'un sokaklarında... Soğuk havanın ve müziğin etkisiyle kendimi dünyanın en güçlü insanı hissettim... Sonra ayağım takılıp düşme tehlikesi atlatınca hatırladım aslında bir hiç olduğumu hepler içinde... ;)


Eve dönüp şov için giyinip Rockefeller Center'a doğru yürümeye başladım. Tim Sullivan beni kapıdan aldırdı ve  birden kendimi stüdyoda buldum. Şaşkın bir şekilde en öne oturdum. Yanımda oturan Amerikalı kadınlar, şovdan sonra Mehmet Öz röportajı için orada kalacağımı öğrendiklerinde çıldırdılar! 

'N'olur biz de kalalım, bizi akrabanız olarak tanıt, n'olur' demeye başladılar... İşte o an anladım! Doktor Mehmet Öz'ün kim olduğunu, başarısının büyüklüğünü! Ve ben onunla röportaj yapacaktım! Bu heyecanla birden fenalaşıp bayıldım... Bütün kameralar bana döndü ve şovun ismi 'Tükenmişlik Sendromu' olarak değiştirildi! Şaka şaka! :) 

Şov muhteşemdi... Çıkışta Mehmet Bey'e çok sevdiği ve Amerika'da zor bulduğu fındıkları takdim ettim. Gözleri ışıldadı, nereden bildiiiin dercesine yüzüme baktı. Gülümsedim, 'Mana abla söyledi' dedim. Ve sarılarak ağlaştık. Tamam son cümle de şaka :)


Hayatımın en güzel anlarını yaşadığım, hızına aşık olduğum, uzun süre görmeyince hasretiyle yandığım şehir New York her zamanki, gibi müthişti... Geçen sene bu zamanlar kararını verdiğim bu blogu açarak ne kadar doğru bir karar verdiğimi düşünüp şükrettim... Sizleri tanımak, varlığınızı yanımda hissetmek inanılmazdı! Sizi seviyorum!


Ben hep yazacağım, röportajlar yapacağım, siz buradaysanız ben de hep burada olacağım! 


Sevgilerimle,


Burcu Çeşit =) 

28 Mayıs 2013

Ve Beklenen Doktor Oz Röportajım Karşınızda!

Sizler için New York'a gittim ve süper bir röportaj yaptım... The Doctor Oz Show'un Rockefeller Plaza'daki stüdyosuna giderken sizin gücünüzü arkamda hissediyordum! :) Şov 40 dakika sürdü ve bant çekimi yapıldı. Ve Mehmet Öz şov esnasında bir kere bile takılmadı. Yani hiçbir sahnede tekrar çekimi yapılmadı. Kendisine bu durumu sorduğumda gülümsedi ve aylar öncesinden her şova ayrı ayrı çalıştığını söyledi. 

Bu kadar başarılı bir insanın bir o kadar mütevazı olması insanı bir Türk olarak çok gururlandırıyor. Bu güzel söyleşi için Doktor Öz'e çok teşekkürler... 


Doktor olma hikayenizle başlayalım… Mehmet Öz bu zor mesleği nasıl seçti?

Bu kararı nasıl verdiğimi çok iyi hatırlıyorum. 7-8 yaşlarındayken babamla dondurmacının önünde sırada beklerken benden aşağı yukarı üç yaş büyük bir çocuk önümüzde duruyordu. Babam o çocuğa büyüdüğünde ne olmak istediğini sordu. Çocuk bilmediğini söyledi. Çocuk dondurmasını alıp gittiğinde babam bana dönüp “sana ne olmak istediğini sorduğumda neyi seçtiğin hiç önemli değil, ama her zaman verebilecek bir cevabın olmalı... Hayatın boyunca fikirlerin değişebilir ama her zaman bir hedefin olmalı...” Ben de onun gibi bir doktor olmak istediğimi düşündüm ve bu fikrim hiç değişmedi!


Kendi Televizyon programınızı yapmaya nasıl karar verdiniz? Hem başarılı bir doktor olmak hem de popüler bir Tv figür olmak zor olmadı mı?
   
Yıllar içinde kalp rahatsızlığı yaşayan çok fazla insan gördüm. Bu beni çok rahatsız ediyordu çünkü biliyordum ki o insanlar basit egzersizler yapıp ve sağlıklı beslenseler bu durum çok daha farklı olurdu. Bu düşüncemi eşim Lisa’yla paylaşınca, bana “insanlara bildiklerini öğretmek için bu sorumluluğu alman ve televizyona çıkman gerek” dedi. Onun yapımcılığında “Discovery Health” kanalında “Second Opinion” adlı ilk programımı yapmaya başladım. İlk konuğum kendi talk showunda bana yer vermek isteyen Oprah Winfrey’di.   5 yıl ve 60 programdan sonra Oprah programımı geliştirdi ve CNBC’ye geçerek Amerika’nın tamamına hitap etmeye başladık.
Emmy ödüllü programımın başarısının sırrı ise kendini bu işe adamış bir ekiple çok çalışmak.

Kadın hayranlarınız oldukça fazla. Sevmediğiniz ya da değiştirmek istediğiniz bir yönünüz var mı?

Aslında hayat yaşlandıkça güzelleşir. Bu yüzden yaşım ilerledikçe sağlığıma daha da dikkat etmeye çalışıyorum. Daha iyi görünmek ve hissetmek için yediklerime dikkat ediyorum, her gün düzenli olarak egzersiz yapıyorum ve stresten uzak duruyorum.  Değiştirmek istediğim tek şey ise beyazlayan saçlarım… Şovum başladığı zaman saçlarım kahverengiydi, keşke zamanı geri alabilsem! (Gülüyor…)

First Lady Michelle Obama ilk konuğunuzdu. Nasıl biri? Şovda bizi bekleyen sürprizler neler?
Michelle Obama gerçekten bir fenomen. Azimli, düşünceli, hevesli bir kadın… Ayrıca çok da espirili… Şovda “Çocuk yaşta obezite”ye karşı devletin açmış olduğu mücadeleden bahsetti.  Programda ip atlaması da gerçekten çok büyük sürpriz oldu ve bu konuda da oldukça başarılıydı.

Dr. Oz Show’da başınıza gelen en komik olay nedir?

Burun karıştırmayla ilgili bir program yapıyorduk, elimi dev bir burun maketinin içine sokmak zorundaydım. Elimi burun deliğine koyar koymaz yeşil lapa gibi bir şey dışarıya doğru akmaya başladı, birde baktım ki “guacamole!!*”. Daha sonra hatırladığım tek şey, dev bir burun deliğinden çıkmış guacamole yediğimdi. Bu şovumda başıma gelen hatırladığım en eğlenceli şeydi.
*guacamole= Ana malzemesi avokado olan bir Meksika mezesidir.





 Aşağıdaki kelimeler size neyi çağrıştırıyor?
·         Başarı: sağlık
·         Güzellik: İç Güzelliği
·         Sağlık: doğru beslenme ve egzersiz
·         Türkiye: Evim
·         Aile: Kutsal, yaşamak için gerekli her şey
·         Seks: Haftada üç kere

İlkeniz nedir?

80% sağlık, 20% musama,hoşgörü

Gelecek planlarınız neler? 10 Yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?
Sevdiklerimle ve ailemle sağlıklı ve mutlu bir hayat geçirmeyi diliyorum. Kısa zaman önce 50. Yaşımı kutlarken etrafımdaki yüzlere baktığımda ne kadar şanslı olduğumu düşünüp şükrettim. Kariyerimde ne başardıysam onların sevgisi ve desteğiyle oldu.

En sevdiğiniz Türk yemeği hangisi?
Sarımsaklı ve semiz otlu yoğurt.

Programınızda Türk Kahvesine Yunan kahvesi dediğinizle ilgili haberler çıktı. Türkiye’de bu konuda çok yorum yapıldı. Yanlış anlaşıldığınızı düşünüyor musunuz?

Türk insanın kaygılarını ben de taşıyorum. Tüm dünyada kahveyi inceleyen uzman, Chris Kilham Yunan Kahvesi olarak bilinen kahvenin aynı zamanda Türk kahvesi olduğunu söyledi. Ben de “İnanın bana ben de gayet iyi biliyorum” dedim. Bahsi geçen kahvenin aynı zamanda Türk kahvesi olduğunu üstüne basarak vurguladık. Ben de tüm Türkler gibi kültürel mirasımızdan gelen kahve kültürünü dünyaya anlatabildiğimiz için gururluyum. Program sırasında Türk olduğumu ve aynı kahvenin ülkemde de çok sık içildiğini belirttim.


Bu resim de şovu izlediğimin bir kanıtı! :) Karşınızda Ufo Gören Masum Köylü!;)


Katıldığım şovu izlemek isteyenler aşağıdaki linke tıklayabilirsiniz: 
http://www.doctoroz.com/videos/whats-your-personality-type-pt-1

Not: Röportajın gerçekleşmesindeki yardımlarından dolayı Mehmet Gülay, Mana Gülan, Seval Öz'e; çözümlemede ve çevirideki yardımlarından ötürü Burak Baturman'a Şükranlarımı Sunarım! ;)

22 Mayıs 2013

PSİKOLOJİ: Seyahat... İçten Dışa? Dıştan İçe?


Geçtiğimiz yıl yapılan bir araştırmaya göre 4.3 trilyon kişi, evet yanlış okumadınız kişi atmosfer içinde hareket ederek bir yerden bir yere gitmiş ve geri dönmüş. Yani bu bilgiye göre dörtte üçümüz geçen yıl seyahat etmişiz. Tabii bu rakamın içinde birden daha fazla seyahat edenler dahil olsa da yine de azımsanmayacak bir rakam seyahat edenlerin sayısı. Neden seyahate çıkıyoruz? Gerçekten yeni yerler, kültürler görmek, tanımak için mi? Yoksa belki de çok yakınımızda olup da yüzleşemediğimiz kendimizle olmak için mi? Ya da yüzleşemediklerimizden kaçmak için mi?
Alain de Botton’a göre seyahat sektörünün geleceğini belirleyenler bundan önce daha materyalist bir görüşe göre hareket ederken, öyle gözüküyor ki artık daha fazla iç dünyalarımıza hitap etmeyi düşünecekler. Artık devir daha pahalı yatak çarşaflarının, şampuan ve losyonların zamanı olmaktan çıkıyor. Artık mutluluğun sadece bedensel ihtiyaçlarımızın karşılanmasının çok daha ötesinde olduğunu, bedensel ihtiyaçlarımızın yanında mutlaka ve mutlaka ruhsal ihtiyaçlarımızın da karşılanması gerektiğini yavaş yavaş kabullenme zamanı. İnsanoğlunun gündelik sıkıntılarının etrafından kaynaklandığı yanılsamasına yapışmaya ne kadar yatkın olduğunu bilsek de ruhun derdi var kendiyle diyen Montaigne’i haklı çıkarırcasına turizm sektörü de kendine göre değişiklikler yapacak elbet.
Aslında seyahat ederek, içe dönmek, daha yüksek bir bilinç düzeyi yakalamak çok da yeni değil sandığımız kadar. Saklı hazineleri –maddi veya manevi- bulmak için yola çıkan kahramanların hikayeleri veya inandıkları bir şey uğruna bir yerden, diğerine gidenlerin öyküleri hep var değişik ülke edebiyatlarında.
Belki de yaptığımız her seyahatin kahramanı da biziz. Hazineler, defineler yerine en az onlar kadar değerli bir şeyle dönüyoruz seyahatlerden. Kendimiz hakkında, farkındalığımızla ilgili küçük küçük armağanlarla. Tabii bu defineler küçük olsalar da onları biriktirdiğimizde düşündüğümüzden de büyük bir zenginlikle karşılaşabilmemiz işten bile değil.


Geleceğin seyahati nasıl olacak diye merak edenlere Alain de Botton’un önerisi psikolojik ihtiyaçlarımızın karşılanacağı, sığınak işlevi gören yeni tür mekanlar. İnsanın daha fazla kendi farkındalığını yakalayabilmesi için yeni otellere gerek var mı bilmem ama geçtiğimiz ay Jerome Giovinazzo ve beraberindeki kırk kişinin Güney Arizona’ya, kendileriyle olmak için gittikleri seyahati getirdi aklıma bu. Giovinazzo’ya göre yeni bir araba satın almak bizi ancak altı ay kadar mutlu edebiliyor, yeni bir ilişki bizi başta mutlu ederken, en çok bir yıl sonra onun da hayatımızda yakalamak istediğimiz coşkuyu getirmekten çok uzak olduğunu fark ediyoruz. Kısaca kişinin kendi dışında, mutluluğu farklı yerlerde araması hep kısa süreli oluyor. Ama asıl keşif içimizde, iç yolculukta. Dünyanın aslında nötr bir yer olduğu, içimizdeki iyi ve kötüyü, güzel ve çirkini yansıtmamızın onu algılayışta önemli, bir rol oynadığı bir başka yönü bu tip felsefi düşüncelerin.
Geleceğin otelleri, seyahat konsepti değişir mi bilmem ama iç yolculuklarımızın bitmeyeceği, farklı şehirlerde, iklimlerde ve ülkelerde hep kendimize doğru yapacağımız yolculukların bitmeyeceğine eminim.
Sevgiyle
Uzm. Dan. Psikolog
Ani Eyorulmaz

20 Mayıs 2013

Diyetin Yolları Taştan, Sen Çıkardın Beni Baştan! :)



Kış ayları boyunca benim gibi ağustos böceği misali yan gelip yatan bir insansanız, etekleriniz tutuşmaya başlamıştır! :) 

Hayatım boyunca hiçbir zaman kışın kilo veremedim... Yaz gelince kalbim daha bir hızlı çarpmaya başlar, güneş içimi yakarken bu etkiyle metabolizmam da hızlanır! :) 

O yüzden ben yazın çok iyi kilo veririm ayıptır söylemesi... 

Bugün de bu düşünceyle diyetisyenim Serap Tolaz'a gittim. Ve kendisinin kalkık kaşları, 'neredesin sen' bakışlarıyla mücadele ederek bir söz verdim! :) Yine başardı... Oradan çıkarken öyle hırslı, öyle azimli, öyle Victoria's Secret mankeni havasında çıktım ki geri dönüşümün muhteşem olacağını biliyordum! :) 

Bugünden itibaren diyetteyim dostlar... Bu demek oluyor ki, 1 ay kadar beynime fazla oksijen gitmeyecek, sevgiye daha çok ihtiyacım olacak ve bazı şeyleri anlamakta zorlanacağım! :) 

Neyse ki sevgili Serap'cım her akşam bir top dondurma verdi de yüzüme gülücük yerleştirdi! 

Hedefim var... Heyecanlıyım! 1 Ayda 4 kilo verip, haziran sonunda mutlulukla dans edeceğim! :)

Ben bu kadar gaza gelmişken, arkamdan gelen gelsin... Destek olalım, hareket başlatalım... Haydi ağustos böcekleri, haziran sonuna kadar zayıflayalım! :) Sonra uzanalım kumsala, denizin gel gitleri eşliğinde kalbimizi dinleyelim!;)

                                                          Curcu =) 


17 Mayıs 2013

Yaz Geldi, Haydi Diyete! :)


Sevgili Burcu'nun da dediği gibi yaz aylarının yaklaştığı şu günlerde herkesi bir zayıflama telaşı sarar. Sanırım kalın kıyafetler  yerini incelere bırakınca diyete başlamak zorunlu hale gelmektedir. 

Sonrasında  büyük bir hevesle diyete başlama kararı alınır. ve  ilk akla gelen,  ''kısa sürede ne kadar çok kilo verebilirim '' olur.

Hemen arkasından araştırmalara girilir, ya popüler diyetlerin peşine koşulur ya kendinizce kısıtlama yoluna gider ya da çareyi uzman ellere bırakırsınız.

Danışanlarımızın ortak hikayelerinden çıkardığımız sonuçlara göre herkes mutlaka popüler bir diyet tarzını denemiştir.Genelde medyada ya da internette adı geçen kitap alınır, gelişigüzel okunur ve diyete başlanır ... Kimileri azimle devam ederse ve uyguladığı program şans eseri vücuduyla uyum gösterirse kilo verir, kimileri  ise pes ederek ya diyeti bırakır ya da başka bir diyet yöntemine geçiş yapar.
Burada dikkat çekmek istediğim konu, uygulamaya çalıştığınız yöntem hangisi olursa olsun ( dukan , Karatay , alkali beslenme, kan grubu diyeti ve en son çıkan virgin diyeti vb... ) sizin metabolizmanıza gerçekten uyumlu bir program olup olmadığını araştırmanız gerektiğidir.
Yeni çıkan tüm diyet yöntemleri ya da beslenme bilgisi her birey için ya da her metabolizma için sağlıklı bir yöntem olmayabilir...Örneğin, kimilerine göre protein ağırlıklı beslenme iyi gelirken, kimilerine göre ara öğünsüz beslenme tarzı ağır gelebilir.
Sonuçta vermeniz gereken kilo az ya da çok olabilir, önemli olan geçiçi çözümler yerine rahatça uygulayabileceğiniz ve sağlığınızı koruyabileceğiniz, kendinize özel beslenme tarzınızı öğrenerek ideal kilonuza ulaşmanızdır. 

Daha onceki yazilarimda diyetin kişiye özel olması gerektiğini vurgulamıştım. Çünkü, herkesin kendine has bir beslenme tarzı vardır ve önemli olan bu tarzın doğru beslenme ilkeleri ile harmanlarak size göre uyarlanmasıdır. Bu sayede zorlanmadan kilolarınıza veda ederken, kilonuzun kalıcı olmasını da sağlarsınız. 

Hayatta herkes kendi seçimleriyle yaşar. Seçiminizde sağlığınız söz konusu ise hedeflerinize ulaşırken kendiniz icin en doğru olanı tercih ederken bilimsellikten uzaklaşmayın.






Sağlıklı beslenmeye geçişte atılması gereken ilk adımlar ,

** Su için! Vücudunuz için gerekli suyu almıyorsanız yediğiniz besinlerin depolanma şansını artırırsınız. Metabolizmanız tüm faaliyetlerini sürdürürken suya ihtiyaç duyar. Siz nasıl aç kalmaktan hoşlanmıyorsanız vücudunuz da susuzluktan hoşlanmamaktadır!

**Şekere dönüşen besinleri azaltın! Eğer kilo sorunu yaşıyor iseniz vücudunuz fazla şekeri depoluyor demektir. Bu tür gıdaları tamamen hayatınızdan çıkarmak yerine kontrollü kullanımı öğrenin.

**Yağlı yiyeceklerden sakının! Vücudunuzda vermeniz gereken stoklanmış yağlar var iken dışarıdan ekstra yağ almak çok akıllıca olmasa gerek!

**Aktif bir yasam tarziniz yoksa lüzumsuz kalori alımınızı azaltın . Hesap ortada ! Alınan kaloriler harcanandan fazla olduğu surece kilolar her zaman sorununuz olacaktır.


Sağlıklı ve formda günler diliyorum... 

Serap Tolaz

15 Mayıs 2013

Mehmet Öz Röportajım Pek Yakında Yaşamın Tatları'nda! ;)


GİDİN!- EVENT GARDEN... ;)

 
Şimdi gözlerinizi kapatın... Yemyeşil bir arazi hayal edin... Üzerinde minderler, hamaklar, salıncaklar... Yanınızda sevdikleriniz...
 
Ayaklarınız çıplak... Çimlerin üzerinde oradan oraya koşarken burnunuza mangal kokusu geliyor... Kokunun geldiği yöne doğru ilerliyorsunuz.  Güneş yüreğinizi ısıtırken, çimler ve yeşil tüm kötü enerjinizi toprakla bütünleştiriyor.
 
Sevgili Takipçilerim, ben anneler gününde Bahçeköy'de Bir Cennet Keşfettim... Ve sizin de keşfetmeniz için yazmaya karar verdim! :) 

 

 

Atlayın arabanıza! Bahçeköy taraflarına doğru ilerleyin... Ve İstanbul'un içinde böyle bir yer olduğuna şaşırarak keyifli bir gün geçirin...
Rezervasyon İçin: Tel : (0212) 271 13 22
Ayrıntılı Bilgi İçin: http://www.eventgarden.com.tr/