21 Kasım 2013

IŞIL REÇBER RÖPORTAJIM SİZLERLE!


Işıl, Antalya’da 17 yaşında bir genç kız. Güzel mi güzel, zarif mi zarif. Baş döndürüyor. Hem mecazi hem de gerçek anlamda. Yolda yürürken yanından geçen erkekler başlarını çevirip bir kez daha bakıyor. Onu beğenip peşine takılanlardan biri de Rüştü diye bir futbolcu. Her ne kadar o zamanlar sadece Rüstü’yse de sonraları Fener’in, Beşiktaş’ın, Milli Takım’ın kalecisi Rüştü Reçber olacak. Ve şimdi de herkesin tanıdığı, takip ettiği, sevdiği Milli Takımlar Genel Koordinatörü Rüştü Reçber. İşte o Rüştü, o yıllarda henüz soyadı Reçber olmayan Işıl’la bir arkadaş ortamında tanışıyor ve fena halde aşık oluyor. Ama nasıl bir aşk, nasıl bir tutku, filmlere konu olur. Öyle böyle değil, Rüştü tam iki sene uğraşıyor, notlar yazıyor, mektuplar, çiçekler gönderiyor, ne yapıp ediyor, sonunda Işıl’ı ikna edebiliyor, Işıl’ın da henüz 19 yaşındayken soyadı Reçber oluyor. Güzel bir çift oluyorlar birlikte, o günden bu güne. Işıl Reçber’in onca yıldan sonra bile,  Rüştü’den söz ederken gözleri ışıl ışıl parlıyor. Dürüst ve açıksözlü bir kadın. Samimi biri, neyse o. Müthiş dinamik bir aurası var, etrafına enerji saçıyor. Onu City’s Mahalle’de yakaladım ve sordum…


Bizim sihirli formülümüz aşk evliliği yapmış olmamız!

Rüştü futbolu bıraktı ama şimdi Milli Takımlar Genel Koordinatörü oldu. Tam “kocam bana kaldı” diyeceğiniz bir zamanda yine yoğun çalışan biri olacak değil mi?
- Öyle oldu valla! Futbolcuyken 3-4 saat antrenmanı oluyordu ondan sonra kampa veya maça kadar serbestti. Ama şimdi tam mesaili bir dönem başladı. Bütün gün yok. Sabah gidiyor, akşam mesai bitinceye kadar orada, mecburen.

Hep merak etmişimdir, futbolcuyken, kötü oynadığı ve yenildikleri bir maçtan sonra eve geldiğinde… Nasıl bir hava oluyordu? “Sakın sesiniz çıkmasın! Babaya ilişmeyin, bir şey sormayın!” filan mı?
- Rüştü. Duygusaldır, yenilgilerden sonra içine  kapanırdır. Aslına bakarsanız, çoğu futbolcu öyledir. Evde sakinlik olsun isterler, kendilerini dış dünyaya  kapatırlar. Ben de evde o sükunet ortamını sağlamaya çalışırdım. Ama  çocuk dediğin bir nevi anti-depresan.  Morali ne kadar bozuk olursa olsun, çocuklarla haşır neşir olduktan on dakika sonra neşesi yerine geliverirdi. 

İnsanın eşini sahada izlemesi nasıl bir his, nasıl bir
gerginlik?Diyelim sıkı bir tekme yedi, sakatlandı…

-Maçı evde izlemek tabii ki çok daha rahat bir şey. Statta izlerken stresten ölüyor insan, hele sakatlandığını falan görünce insanın aklı başından gidiyor, o an hemen sahaya girip yanına gitmek ve ne olduğunu öğrenmek istiyorsunuz ama maalesef hiçbir şey yapamıyorsunuz. Meraktan delirdiğinizle kalıyorsunuz.

Futbolcu eşi olmanın inceliği nerede?
-Yapmanız gereken şey, eşinizin psikolojisinin iyi olmasını sağlamak. Çünkü mental olarak rahat durumdalarsa işlerini daha kolay, daha rahat kotarabiliyorlar. Her ne kadar fiziksel bir iş yapıyorlarmış gibi görünse de aslında her şey beyinde bitiyor. Kafalarında ne kadar az sorun olursa sahada o kadar çok başarılı oluyorlar.

Peki sizce futbolcuların güzel kadın merakı nereden kaynaklanıyor? Baksanıza hepsi güzel kadınlarla birlikte…
-Tamam ama bir de o futbolculara bakın! Hepsi de son derece bakımlı insanlar. Günde dört saat idman yapan adamlar onlar. Adamlar bu kadar fit olunca haliyle yanlarında kendileri kadar bakımlı, fit, hoş kadınlar olsun istiyorlar. Bence buna hakları da var.

Eşinizin en baştan çıkarıcı özelliği ne?
-İnanılmayacak derecede sabırlı olması… 

Peki ya, en tahammül edilmez özelliği?
-Tahammül  edemediğim  hiçbir  özelliği yok.Sadece  klasik bir koç burcu olarak çok sabit fikirli olması beni biraz zorluyor.

Mutlu evliliğinizin bir formülü var mı?
-Bizim sihirli formülümüz aşk evliliği yapmış olmamız. Birbirimizden beklediğimiz çıkarlar yok. Özel alanlarımıza saygılıyız. Fedakarlığın da karşılıklı olması gerekir. Mesela ben eşim olmadan dışarı çıkmıyorsam eşimden de aynısını beklerim. 

Futbolcular da günümüzde pop starlar gibi…
-Ben onların tarzını çok beğeniyorum ve destekliyorum. Dünya’ya baktığınızda da görüyorsunuz ki, celebrity denildiğinde ilk akla gelenler onlar. Tarzları, aileleri, yedikleri, içtikleri, gittikleri yerler insanlara örnek oluyor…

Sizin tarzınızda bir “serseri hal” ve “protest duruş”  var. Öyle misiniz gerçekten?
-Evet, öyle diyebiliriz. Yerinde duramayan, kıpır kıpır, her şeyin keyifli ve güzel olması için çaba sarf eden bir insanım. Enerji yüksekliğinden kaynaklanan bir durum. Çok feminen gözüksem de rock, hafif maskülen bir tarafım var. Mesela ben hep daha fazla spor yapayım daha kaslı biri olayım isterim ama eşim frenler.

İnsanların sizin için ne dediğine pek aldırmaz mısınız?
-Açıkçası çok  aldırmam! Yetiştirilme tarzım böyle. Eleştirilere açık olmasına açığımdır, hep olumlu bir yan çıkarmaya çalışırım eleştirilerden ama bir yere kadar, sınırı vardır. Benim anlayışıma göre, özgüven ve insanın kendisiyle barışık olması çok önemli. Böyle birinin başka  biriyle mutsuz ya da kötü olabilme ihtimali yok! 




Siz kişiliğinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
-Sevecen, sıcak, kendine özgü değer yargılarına sahip, vicdanı çok gelişmiş, Allah  korkusu  olan, gururlu, kendisiyle barışık ve muhafazakar tarafları olan biriyim.

Türkiye’nin Victoria Beckham’ı mısınız?
-Victoria Beckham’a benzemek gibi bir kaygım yok. Duruşunu ve tarzını beğendiğim bir kadın. Mutlu bir yuva kurup onu koruyabilmesi, hangi krizi nasıl yöneteceğini bilmesi, çocuklarına iyi bir anne olması açısından da çok takdir ettiğim biri…

Bundan sonrası için kafanızda ne tür projeler var?
-Eskiden beri bir takım teklifler geliyordu hep, “Rüştü, istemiyorum Işıl” dediğinde “neden?” diye sormadan reddediyordum. Artık o tekliflere, projelere oğlum da 6 yaşına geldiğine göre, daha rahat zaman ayırabileceğimi düşünüyorum. Artık o da görüyor, “Bu kadar çok talep, varken sana haksızlık etmek istemem” dedi. Bazı sürprizler olabilir, bekleyelim görelim!

Instagram’da çok aktifsiniz yaklaşık 48.000 takipçiniz var. Buradan para kazanıyor musunuz?
-Hayır! İnsanlar tarafından doğru biçimde algılanmamızı sağlayan bir mecra olarak görüyorum ben Instagram’ı. Çünkü insanın ruhuyla görüntüsü her zaman çakışmıyor. İnstagram’daki görüntünüzde o an gerçekte ne hissettiğiniz belli olmuyor. Bu yüzden instagram ve twitter çok iyi oldu. Bol bol yazışıyoruz oralarda!

Bu kadar ön planda olmanıza eşiniz ne diyor? Kıskançlık olmuyor mu?
-Sesini çıkarmıyor ama içinden “doğru mu yapıyorum acaba” diye düşünüyor olabilir. (Gülüyor)

Nasıl biridir, dışarı çıkarken kıyafetinize iltifat eder mi mesela?
-İltifattan çok “Döner misin, bir bakayım, içini gösteriyor mu, kısa mı, dar mı, bol mu?” diye sorar. Son yıllarda çok ilerleme kaydettik ama arada bir hala eskiye döndüğümüz oluyor. (Gülüyor)

Peki kıskançlıktan size kıyafet değiştirttiği olduğu mu hiç?
-Tabii. Çook! 

Böyle bir durumda siz ne yaparsınız?
-Kıyafetimi giymişim, o kıyafete göre saçımı, makyajımı yapmışım. Tam gideceğiz, “Bunu çıkarır mısın, bu olmaz!” demiş! Onun keyfi kaçmasın diye sen kendi keyfinden vazgeçmek zorunda kalıyorsun… Ne yapacağım, canım sıkılır, suratım düşer tabii!





Işıl Reçber’le  giyim ve yaşam tarzı üzerine…


*Bir kadının gardırobunda mutlaka olması gereken üç şey…
-Klasik siyah elbise, siyah stiletto, siyah klasik çanta, çok şık beyaz ipek gömlek ve klasik siyah kumaş pantolon.

*Çok bakımlısınız, alışverişe çok para harcar mısınız?
-Eh fena sayılmaz! (Gülüyor) Ama bu demek değil ki, her şeyim marka.

*Ama marka da giyersiniz…
-Tabii  ki! Kombinlemeyi  seviyorum, tanınmış bir markadan aldığım pahalı bir parçayla daha ucuz bir ürünü kombinlemeye bayılıyorum. 

*İyi bir çanta mı, iyi bir ayakkabı mı?
-Benim tercihim ayakkabı. 

*Nasıl jean giyersiniz?
-Skinny veya baggy.

*Jean alırken dikkat edilecek şeyler…
-Bacak boyu, bel kalınlığı… Vücut şeklinize uygun olması önemli.

*Bu yılın modasında öne çıkanlar…
-Geometrik desenler, printler, naturel tonlar, taş  renkleri, siyah ve kırmızı ön planda. 

*Giymeyi hiç sevmediğiniz bir şey…
-Kapri pantolon! Sadece kendime değil, hiçbir kadına yakıştıramıyorum… 

*Kafanıza göre mi takılırsınız, modayı mı takip edersiniz?
-Tabii ki modayı takip ederim ama kendi stilime uydurarak…  

*Bu kadar kıyafet ne oluyor diye merak edenlere söyleyeceğiniz bir şey…
-Ben de, arkadaşlarım da, her yaz ve kış başında gardırop değişimi yaparız. Kullanmayacaklarımızı koli koli yardım kuruluşlarına ve ihtiyaç sahiplerine göndeririz. Sadece bazı klasikleri kızıma ayırırım.

*Hızlı mı hazırlanırsınız, uzun mu sürer?
-Ne yavaş ne hızlı… 

*Rüştü hep bekler mi?
-Bekliyor sağ olsun, sabrediyor. (Gülüyor) 

*Sürekli fit olmayı nasıl beceriyorsunuz?
-Haftada en az 4 gün spor yapıyorum. Yarım  saat ile kırk dakika arasında yürüyerek ısınıyorum, sonra da fitness ve ağırlık çalışıyorum. Bir de haftada üç gün pilates yapıyorum. Fazla yememek için sürekli kendimi kontrol ediyorum, “yapma, yeme, sonra üç gün ağzına bir şey koyamayacaksın” diyorum kendime. Her şeyden az yemeyi becerebiliyorum. Abartırsam ertesi gün yaptığım spor süresini uzatarak telafi etmeye çalışıyorum.

*Kilonuzu kontrol edemediğiniz, kendinizi beğenmediğiniz bir dönem oldu mu hiç?
-Kendimle o kadar barışık bir insanım ki, ne hamilelikte ne de sonrasında kendimi kötü hissettiğim bir dönemimi hatırlamıyorum. 

*Kendinizi 20 sene sonra nerede ve nasıl hayal ediyorsunuz?


Ailemle, torunlarımla sürekli oradan oraya seyahat ederken…Torunlarımın peşinde koşarken…Hala güzel görünen yaşlı bir anneanne olarak… 


KISA KISA:

·        En sevdiğiniz yemek?

Japon yemekleri

·        Beyaz et mi kırmızı et mi?
Beyaz

·        Ayak numaranız?
39,5

·        Boyunuz?
1,80

·        Kaç bedensiniz?
36


Fotoğraflar: Nejat Tuzcuoğlu

Hiç yorum yok: