29 Aralık 2012

Erkeklere: Evlilik Yürütmenin Altın Kuralları


Bir evliliğin iyi ya da kötü olması şüphesiz ki iki kişinin çabasına bağlıdır. Fakat nedense kadınlara da, erkeklere de sorulduğunda her iki cins de kendi katkısının çok daha fazla olduğunu düşünür. Bunun nedeni aslında yalnız evliliğin değil her ilişkide tahmin ettiğimizden daha çok çabaya ihtiyaç duyulmasından kaynaklanmasıdır. Her canlı organizma gibi evlilik ve ilişki de canlıdır ve yaşamak için bizler gibi birçok ihtiyacı vardır. Geçen yazımda kadınların neler yapması gerektiği konusuna değinmiştim, şimdi de erkeklerin iyi bir evlilik yürütebilmesi için neler gerekli onlara bakalım.
Karı koca Flanders'lara göre iyi bir evlilik için saygı ve sevgi şart. Bu hepimizin bildiği bir şey ama erkeklerin " Ben daha ne yapayım ki eşim benim onu sevip, saydığımı anlasın " dediğini de biliyorum. İşte bu liste bu erkekler için hazırlandı.
1- Eşinizi DİNLEYİN. Dinlemek televizyon seyrederken eş zamanlı yapılacak bir aktivite değildir. Eşinizin gözlerinin içine bakın ve yalnız onu dinleyin. Böyle yaptığınızda saatlerce dinlemek zorunda kalmayacağınızı göreceksiniz.
2-Eşinizle konuşun, iletişime geçin. Hepimiz ne kadar çok karşımızdakinin ne düşündüğü, ne hissettiği hakkında tahminde bulunuyoruz bir bakın lütfen. Tahminde bulunmak yerine eşinize ne düşündüğünü, ne hissettiğini sorun. Eşiniz sormadan siz de düşüncelerinizi ve duygularınızı sözcüklerle ifade etmeye çalışın.
3-Hepimiz benzersiz olarak yaratılmış olduğumuza göre eşinizin anneniz gibi iyi yemek yapmasını, eski kız arkadaşınız gibi sosyal olmasını bekleyemezsiniz. Ya da belki beklersiniz de, bunu karşılaştırma şeklinde dillendirdiğinizde başınız belaya girer. Kadınlar da tıpkı erkekler gibi karşılaştırılmaktan hoşlanmazlar.
4-Eve girerken her türlü elektronik cihazı bir kenara bırakın. Sürekli telefonu ile oynayan, bilgisayar ekranına bakan bir erkekle yaşamayı kimse istemez.
5-Kadınlar çiçekten,çikolatadan, hediye almaktan hoşlanırlar. Ben hoşlanmam diyen fazla yoktur ama böyle bile diyorsa eşiniz siz onu dinlemeyin. Önemsenmenin,beğenilmenin, değer verilmenin bir kanıtı olarak görürler kadınlar bunları.
6-Bir sistemin yürümesinde hiyerarşinin önemli bir rolü olduğu yadsınamaz ama hiyerarşinin diktatörlük kıvamında da olması gerekmez. Sistemin yürüyebilmesi için özellikle  çocuklu evliliklerde rollerin , sorumlulukların paylaşılması gerekir. Yani eşler arasında farklı konularda liderlik paylaşılabilir.
7- Kadınlar için cinsellik, yakınlık ve samimiyet önemlidir.  Emirler yağdırdığınız, teşekkür etmeyi unuttuğunuz, onu dinlemediğiniz bir kadın sizinle istediğiniz zamanda ve şekilde size " yakın" olamaz.
8- İyi bir evlilik için hem kadınların hem de erkeklerin yalnız başlarına ya da arkadaşlarıyla vakit geçirme fırsatına sahip olmaları gerekir. Yani iyi bir evlilik her şeyin dip dibe yapılmasını gerektirmez. 
9- Çiftlerin çocuklu da olsa baş başa kalmaya, birlikte zaman geçirmeye ihtiyaçları vardır. Yaşadığımız hızlı hayat temposu buna çok fırsat vermese de iyi bir evlilik için eşlerin birlikte keyif alarak geçirecekleri bu zaman dilimi çok önemli. 
Evlilik yürütmek çok zor değil mi? Belki evet, belki de hayır yani aslında çok basit. İstek ve niyet olduğunda her şey çok kolay. 
Sevgiyle kalın
Uzm. Dan. Psk. Ani Eryorulmaz
www. aileterapisi.biz
www. evlilikterapisi. com. tr
www. anieryorulmaz. com

27 Aralık 2012

Yılbaşı Ertesi Beslenme Önerileri! ;)


Yılbaşı Yaklaşıyoooor! Son 4 Gün! İnsanda değişik ruh halleri yaşanıyor her yılın sonunda... Bir sene boyunca kazandıklarına ve kaybettiklerine bakarken bazen içimiz sızlıyor bazense mutlulukla tebessüm ediyor insan! 
Tamam tamam! Geyik yapmayacağım! :) 
Yeni yılda yediğiniz içtiğiniz şey sizin olsun! 2013'te güzelliklerde buluşalım,
Ama o gece yediklerimizden pişmanlık duymamak için hemen Müge Aksu'nun önerilerini okuyup ona göre davranalım! ;) 





Yeni yılın ilk gününde beslenirken, her zaman olduğu gibi sağlıklı beslenme ilkelerine göre yemeli ve her besin grubundan tüketmeye dikkat etmeliyiz. Ancak; yılbaşı gecesi yenilen yiyecekler normal zamanlara göre daha çeşitli, yağlı, kalorili ve fazla miktarda olduysa ve alkol alımı arttıysa bugünü daha hareketli geçirmek faydalı olacaktır. Gün içerisinde yapacağımız 1 saatlik, fırsatımız olursa açık hava yürüyüşü yeterlidir.

Yılbaşı ertesi güne güzel bir kahvaltı ile başlanmalı ve aralarda hafif, az yağlı ve kalorisi düşük meyve, süt, prebiyotik yoğurt, kefir ile ara öğün yapılmalıdır. Lif oranını arttırmak için sebze ağırlıklı beslenmek doğru olur. Akşamdan evimizde kalan yağlı ve ağır yiyeceklerle devam etmemek gerekir.

Çok kaçırılan ve uzun süren yılbaşı gecesi sonrası hazımsızlık, şişkinlik, gaz sıkışmaları, ishal, mide bulantısı, reflü, tansiyon yükselmeleri, kalp sıkışmaları ve hatta kalp krizi görülebilir. Burada esas önemli olan, yılbaşı gecesini aşırıya kaçmadan, porsiyon miktarlarına dikkat ederek geçirmek olacaktır. Özellikle sağlık problemi bulunanlar ve kronik hastalığı olanlar, yılbaşı gecesi dikkatli olmalı ve kaçırmamalıdır.

Yılbaşı gecesi alınan yoğun alkolün dolaşımdan atılmasını hızlandırmak için gün içinde tükettiğimiz suyun miktarı biraz artmalı ve 12-15 bardak su içilmelidir.

Gün içinde kafein tüketimi sınırlanmalıdır. Kafein kullanımı da vücutta ödemi arttıracaktır. Kahve, gazlı içecekler ve çay mümkün olduğunca içilmemelidir. Bunların yerine bitki çayları (ödem attıracak kiraz sapı, rahatlatacak rezene, kayısı çayları gibi…), soda, az şekerli komposto suları tercih edilmelidir. Bugün alkolden uzak durulmalıdır. 

24 Aralık 2012

Feryal Gülman Röportajım Huzurlarınızda!

Senelerdir ben de sizler gibi basından izler, okur, beğenirdim Feryal Gülman'ı... Onunla tanışmam Twitter aracılığıyla oldu. Bir gün baktım, Feryal Gülman beni takip etmeye başlamış. Nasıl mutlu olduğumu anlatamam! Demek ki doğru yoldayım diye düşündüm.
Röportaj teklifimi tüm zerafetiyle kabul etti. Ve buluştuk. En uzun röportajımı onunla yaptım. Tam 2,5 saat boyunca hiç durmadan konuştuk. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadık bile...
Her şeyi buraya yazamadım tabii ki! ;) 
Şunu gördüm ki, dış görünüşüne hayran olduğumuz bu kadının içi de çok güzel! Sahte değil gerçek! Sahici! Ve sevgi dolu! 
Beni kendisine benzetti, onur duydum. 
Keşke ben de onun gibi hep genç kalabilsem, onun gibi dışımla birlikte içimi de olgunlaştırsam! 
İşte karşınızda City's Nişantaşı Alışveriş Merkezi S-3 Katındaki Lokumm Cafe&Brasserie'de yaptığımız samimiyet dolu röportaj...


Feryal Gülman nasıl bir ailede büyüdü?


Çok sevgi dolu, birbirine aşık bir anne babanın kızıyım ben. Öyle bir aşkları vardı ki, biz çocuklar ikinci plandaydık. Ama ne yazık ki çok erken biten bir aşk, çünkü ben 8 yaşındayken babam vefat etti.  Annem babamın ölümünden sonra kendini çok zor toparlayabildi.  Ailemizde hep hüzün ve yas oldu.
Babamın vefatından sonra babamın ve annemin ailesi tarafından şımartılarak ve çok sevilerek büyüdüm. Babamın eksikliğini yine de her zaman hissettim. Bu yüzden ayaklarımın yere basması benim için çok önemliydi. Annem çok disiplinli bir insan. Evimizde her zaman eğitim birinci plandaydı. Güzellik ve estetik çok geri plandan geliyordu.  Genç kız olamadım. O tarzda büyütülmedim. Kitap, sinema, tiyatro annem tarafından sürekli planlanıp programıma konulurdu. 

Sadece bazen klasik kitapların arasına Barbara Cartland romanlarını da koyardım. Prenses Diana'nın üvey büyük annesiydi Barbara Cartland. Annem onu çok aptal bulurdu ama ben yine de okurdum gizli gizli. Şimdi düşünüyorum da, iyi ki de okumuşum! Duygusal zekam da gelişti o kitapları okuyarak.(Gülüyor)

Barbara Cartland romanları aşk dolu romanlar. Hayal kırıklığı olmadı mı sonra?

Ben hayatı hep öyle düşündüm. (Gülüyor) Ama bizim zamanımızda zaten her şey öyleydi o yüzden hayal kırıklığım olmadı. Şimdi devir değişti tabii normal olarak. 




Güzellik kökeni nereden geliyor?

Ben Ankara doğumluyum. Babam Konya'dan Saruhan oğullarından, sonra Van'a yerleşmişler. 

İstanbul'a kaç yaşında geldiniz?

7

Bildiğim kadarıyla İtü Mimarlık Mezunusunuz. Mezun olduktan sonra hikayeniz nasıl gelişiyor?
Evet. Üniversiteden mezun olduktan sonra iş hayatına Alarko'da başladım.  İtü'de iki tane staj zorunluluğu vardı inşaat ve büro stajı olmak üzere.  İnşaat stajımı bitirmiştim. Son sene büro stadımı yaptım Alarko'da.  Benim için çok güzel bir kariyer planlaması hazırlamışlardı İshak Bey ve Üzeyir Bey.  O sırada Leyla Alaton geldi Amerika'dan ve emlak pazarlaması grubunu kurduk beraber. Bununla ilgili bir de eğitim aldım. Eğitim aldıktan sonra bu konuda seminerler de verdim.

O dönem eşim kendi şirketine beni genel müdür olarak istemişti ama ben çok memnundum Alarko'da çalışmaktan ve kabul etmedim.  

Tam da o sırada Ankara'dan Toki Daire Başkanlığı teklifi geldi. 25 yaşında 40 kişilik bir ekip yönetecektim.  Teklif geldiğinde neye uğradığımı şaşırdım. Sanki büyük söylemişim de başıma gelmiş gibi olmuştu.:) İmkanlar mükemmeldi. Böyle bir şeye hayır demek çok zordu. İshak ve Üzeyir Bey 'mutlaka git geri döndüğünde işin seni bekliyor olacak' dediler.  Çok kararsız kaldım.

Kemal Bey ne dedi bu işe?

Eşimle görüşüyordum ama daha evlenme teklifi almamıştım ve açıkçası gidiyorum dediğimde onun tepkisini de merak ediyordum. 'Senin kariyerin için çok güzel, mutlaka git' dedi. Ben de 'madem güzel ben gidiyorum' dedim. Ve gittim. 1 yıl Ankara'da kaldım. Hakikaten çok zor bir dönemdi. Sabah saat 8'den gece yarısına kadar çalışıyordum. Halkalı Konuktarı, Eryaman Konutları, Ataköy 7-8. kısım Konutları, hepsi benim dönemimde satıldı.  Ağır bir yüktü. Yemek diye bir şeyimiz yoktu. Yoğunluktan her gün Fast Food yiyorduk. Hayatımda ilk defa 1 yıl içinde 11 kilo aldım o dönem. (Gülüyor) 


Bu arada Kemal Bey'den haber var mı?

Benim gönlüm biraz kırıktı ona. Çünkü 'gitme' demesini istiyordum ve evlenme teklifi bekliyordum.  O meğerse keyfini yaşamak, eğlenmek istiyormuş İstanbul'da.  Ondan haberler geldikçe kendimi çok kötü hissediyordum.  Mide kanaması geçirdim üzüntüden.

Sonra?

Ben bir hafta sonu İstanbul'a gelecektim.  Fakat o hafta sonu tüm devlet memurlarının Ankara kalmasıyla ilgili bir genelge çıktı ve gelişim iptal oldu. Kemal Bey geldi Ankara'ya  ve bana evlenme teklif etti. Evlenme teklifiyle evlenmemiz arasında tam 21 gün var!

Oooo ne kadar hızlı! İş ne oldu? 

Hemen istifa ettim. (Gülüyor.)


Sizinle ilgili bazı şeyler söyleniyor. Aslında mimarlık mezunu olmadığınız ve eşinizle tanışma hikayenizle alakalı. Bu söylenenlere nasıl tahammül ediyorsunuz?

Açıkçası hiç üstünde durmuyorum çünkü insan kendini bildikten sonra sözlerin hiç bir önemi kalmıyor. Eşimle hiç çalışmadım evlenene kadar. Sekreterlik de saygın bir meslek tabii ki ama ben mimarım neden sekreterlik yapayım. Bunun gibi başka türlü türlü dedikodular da çıkabilir, türeyebilir. İki insan ne yazık ki bir araya gelip bütün İstanbul'a yayacakları bir sözü ortaya atabiliyorlar.  Bazı insanların karakterinde var bu. Ben hep pozitif insanlarla beraber olmayı seçiyorum ve bu tür dedikodu ortamlarında bulunmuyorum çünkü benim için yapıldığı gibi başkası için de yapılabiliyor.  Eğer böyle bir ortamın içindeysem çok rahatsız olurum ya masadan kalkar ya da konuşmanın bitmesi için ricada bulunurum.

Nasıl baş ediyorum dersen, Hoop diye üstünden atlıyorum Burcu'cuğum. Çok güzel bir söz var: Sen bir şey yapmazsan kimsenin konuşacak bir şeyi olmaz. Sen iyi bir şey yaparsan insanların senin hakkında konuşacak çok şeyleri olur. Ben sana bir şey söyleyeyim. Merdivenleri çıkmak istiyorsan atlamak durumundasın çünkü her basamakta çelme takmak isteyen oluyor. Ben artık onlara da aldırmıyorum, demek ki iyi bir şeyler yapıyorum ki böyle şeyler konuşuluyor diyorum.


Bu şekilde düşünebilmek müthiş! Yaşla gelen bir olgunluk mu?

Her zaman böyleydim ben. Küçük yaştan beri bu konuda kitaplar okudum ve kendimi geliştirdim.

Peki Feryal Gülman nasıl biridir? Sizden dinleyelim... 

Çok sabırlıyımdır ve ön yargım hiç yoktur. İnsanlara karşı hoşgörülüyümdür. Sadece aptal olup da kendini akıllı göstermeye çalışan insanlara tahammül edemiyorum iş hayatında. Çünkü ben disiplinli, organize ve programlı bir insanım.
Bir de A dediğimi B anlayacak biriyle sohbet etmek beni çok yoruyor. O yüzden, negatif insanlardan uzak durmaya çalışıyorum.

Giyim zevkiniz gelelim.  Küçüklükten mi geliyor?

Evet! Aynı böyleydim.
Annem sosyal demokrat bir kadındır. Giyim, kuşam, makyaj gibi şeylerle değil insanların aklının içindekilerle ilgilenir.  Dolayısıyla ona karşı bir tepki gelişmiş olabilir bende. (Gülüyor) Çocukluğumdan beri her zaman çok meraklıydım giyime.

Üniversitede?

Teknik Üniversiteye birincilikle girdim ve Türkiye 12.siydim.  Çok başarılı bir talebeydim ama yıllığımda bunların hiçbiri yazmaz. Ne kadar iyi giyindiğim, trendleri okuldakilerin benden öğrendikleri ve arkadaş canlılığım yazar.

Peki işiniz gereği şantiyelere gittiğiniz zaman nasıl giyiniyordunuz?

Şantiye çizmelerim ve kaskım vardı. Ama zevkimden hiç ödün vermeden! (Gülüyor)

Nerelerden giyinirdiniz?

Ali Alta hepimizin duayeniydi. Oradan alışveriş yapardık. Bir de annemle cumartesi günleri Beyoğlu Vakko'ya giderdik.

Evde nasıldır giyim tarzınız? Üzerindekileri çıkarıp hemen rahat bir şeyler giyinenlerden misiniz benim gibi? :) 

Aynen! Eve girdiğim an üzerimdekini çıkartıp eşofman giyerim. Yumuşacık tişörtler ve altına eşofman altıyla yumuşak babetler giyerim. 
Aşk-ı Memnu dönemi biri bana bir şey sormuştu ve çok gülmüştüm.  'Feryal Hanım çok merak ediyorum. Siz evde Aşk-ı Memnu'daki gibi mi giyiniyorsunuz?' diye... O kadar çok güldüm ki :) Tabii ki 'hayır' bu sorunun cevabı! :)


Peki tatillerde nasıl giyinirsiniz?
Her zaman bakımlıyımdır. Bunun için özel bir çaba sarf etmiyorum. Yurt dışında kimsenin tanımadığı en ücra köşelere de gitsek, safariye de çıksak benim için kendim önemliyim. Kendimi aynada nasıl gördüğüm önemli. Ben hiç kimse için giyinmiyorum. Beni beğensin, beğenmesin bir kaygım yok. 


Spor?
15 senedir Ayten Altun ile spor yapıyorum. Haftada iki gün geliyor. Artık o kadar canım ciğerim ki çok rahat davranıyorum. Sabah eşortman giyiyorum, at kuyruğu yapıp onun yanına iniyorum. Ayten diyor ki : 'Ey İnsanlar şu Feryal Gülman'ın bir fotoğrafını çeksem de gazeteye koysam'.
'Ayten indiğime şükret!' diyorum gülüyoruz.
Ben spor yapmaktan hiç haz etmiyorum ama benden disiplinli bir hocam var.

Eşiniz de spor yapıyor mu?

Her sabah 1 saat evde spor yapıyor ve çok dikkatli besleniyor. Yazın da yüzüyor. Ben kendime bir bakıyorsam, o on bakıyor. Ona özeniyorum bazen çünkü onun kadar bakamıyorum kendime. 

Kendine bu kadar dikkat eden biri sizi de pozitif yönde etkiliyordur?

Kesinlikle Burcu'cuğum. Kilodan nefret eder. Biraz kilolu bir insan görse kulağıma eğilip biraz yemiş galiba diye söyler ve hemen ona sağlıklı beslenmesiyle ilgili telkinde bulunur. Kilo konusunda onun yüzünden daha da dikkatli olmak durumunda kalıyorum.

Hayatınızda hiç kilolu bir döneminiz oldu mu?

Düğünüm! 10 kilo fazlam vardı. Hayatımın en kötü resimleri düğün resimlerimdir.(Gülüyor...) Evlendikten 6 ay sonra verebildim o 10 kiloyu. Bir de hamilelik dönemimde 30 kilo aldım çünkü çok zor bir hamilelik geçirdim ve 9 ay yattım. Aslan nazlı bir bebekti, sütten kesilmesin diye bir diyetisyenden yardım aldım ve 6 ayda 30 kiloyu verdim.

Kıyafet giyerken yardım aldığınız biri var mı?

Yok! Hatta ben alışveriş yaparken birinin karışmasını da hiç sevmem. Mümkünse 'yalnız bakabilir miyim' derim. Bakın şu var, bu size çok yakışır dedikleri zaman benim kafam karışır. Çünkü ben zaten ne alacağımı biliyorum.

Dikim mi hazır giyim mi?

Hazır giyim.

Yurt dışından mı Türkiye'den mi alırsınız?

Eskiden yurt dışıydı şimdi Türkiye.

Alışverişlerinizi hangi dönemler yaparsınız?

Bir sezon öncesinden benim alacaklarım bellidir. Mesela defileler yapılıyor. Orada neler alacağımı kafamda belirliyorum. Türkiye'deki mağazalara söylüyorum neleri beğendiğimi, onlar da getiriyorlar.

Pişti durumuna ne diyorsunuz?
Gülüp geçiyorum...:)

Her kıyafeti bir kere mi giyiyorsunuz?

Yok öyle bir şey. İnsanlar zannediyor ki biz hep basının olduğu yerlere gidiyoruz. Bizim gittiğimiz her organizasyonda basın yok ki. Ben onları defalarca giyiyorum. 

Peki herkesin merak ettiği başka bir konu. Elbiselerinizi giydikten sonra nasıl değerlendiriyorsunuz?

Herkes gibi benim de verdiğim yerler var. Öncelikli olarak yakınımdaki insanlara veriyorum. Diğerlerini de her sezon başı Togem ve Toçev'e veriyorum. Togem vakfı evden alabiliyor. İşlemeleri bile dökülmüş olsa onları tekrar işleyip en güzel haliyle orada tutuyorlar. Ve onları nişanlanacak, evlenecek genç kızlara veriyorlar.
Toçev de onları kiraya veriyor. Geceliği belli bir rakama kiralanıyor elbise, geldiğinde de kuru temizlemeye verilip tekrar asılıyor. Bu paralarla okul yapıyor Toçev biliyorsunuz. Benden isteyenler oluyor Twitter'dan. Onlara da buradan cevabım, Togem veya Toçev'e baş vurarak bu isteklerini yerine getirebilirler.

Sizi İstanbul'da herhangi bir kafede otururken görmüyoruz, Bebek'te yürürken görmüyoruz. Siz nerede geziyorsunuz?

Evim benim kalem. Evimi, evde vakit geçirmeyi çok seviyorum. Arkadaşlarımla bir kahve bile içeceksek gelin evde içelim derim. Cumartesi pazar günlerini de eşimle evde geçiririz eğer programımız yoksa. Onun dışında bizi dışarıda görebileceğiniz tek yer sinemadır. Cumartesi-pazar bir program yoksa mutlaka sinemaya gideriz.

Basın ilişkilerinizi yürüten biri var mı?

Yok. Basınla ben çok genç yaşta tanıştım. Beraber yaş aldık oradaki arkadaşlarla.


KISA KISA FERYAL GÜLMAN... 


Boyunuz: 1.65

Kilo: 51.5

Burcunuz: Kova

Beden: 34-36

Ayak Numaranız: 35.5 (Senelerdir hep yarım numara büyük giyerim)


Kuaförünüz?

15 senedir Ebil. Ondan önce de Mos Orhan'dır.


En romantik şehir?

Venedik.


Nazara inanır mısınız?

Yakın zamana kadar hiç inanmazdım. Son zamanlarda inanır oldum. Artık nazar boncuğu takıyorum.

Kaç dakikada hazırlanırsınız?

15-20 dakikada ful makyaj kıyafet hazır olurum. Eşimi oğlumu annemi hep aşağıda ben beklerim.

Sizi ne güldürür?

Akıllı esprilere çok gülerim mesela Cem Yılmaz
Twitter'da bazen çok gülüyorum.
Bir de oğlum beni çok güldürüyor. 

Sizi ne kızdırır?

Ciddiyetsizlik, programsızlık, saygısızlık.

En etkilendiğiniz ressam?

Osman Hamdi

City's Nişantaşı'nı nasıl buluyorsunuz?

Modanın merkezi diyebilirim. Butik bir alışveriş merkezi ve çok şirin. Burada evimde hissediyorum, aradığım her şey burada var! 

Lokumm'a ne sıklıkla gelirsiniz?

Nişantaşı'na her gelişimde mutlaka uğrarım. Buraya bayılıyorum!

Bu güzel röportaj için çok teşekkür ederim Zarif Kadın! Sizi iyi ki tanıdım! ;)

Fotoğraflar: Nejat Tuzcuoğlu
Saç: Nihal Sağlam





18 Aralık 2012

Burcu'nun Playlist'i

Hande Yener yine süper bir albüm çıkardı. Albümün adı "Kraliçe"... 

Kim kraliçe kim değil polemikleri bir yanda dursun, ben bunlara kulak asmayan Hande Yener'in enerjisine hayranım... Bir insan müziğe ilk adım attığı günden beri hep daha iyisini nasıl mı yapar? Hande Yener'in dinleyicileri bunu çok iyi bilir! ;) 

Şu ara radyolarda en sık çalan şarkılardan biri "Hasta"... Gelin beraber dinleyelim! Bize de hasta diyenler varsa alsınlar cevaplarını! ;) 


17 Aralık 2012

21 Aralık!! :)



Büyük güne çok az kaldı sevgili takipçilerim! Ben 21 Aralık gününü sabırsızlıkla bekliyorum! Neden biliyor musunuz? Korktuğumdan değil, sadece 22 Aralık sabahı buna inanan insanların suratındaki ifadeyi görmek için. 

Mayalar milattan önce oturmaktan, avlanmaktan ve kadın-erkek ilişkilerinden sıkılmış olacaklar ki, bir takvim yapalım demişler. Öyle bir takvim yapalım ki, yıllar sonra bakanlar üç buçuk atsın... :) E tabii malum internet yok, televizyon yok, en önemlisi de telefon yok... Bizim gibi olsalar, kalabalıklar içinde yalnız olur, ellerinde telefon birbirlerinin yüzüne bakmadan anti sosyal yaşar ama en azından asla sıkılmazlardı! :) 

Düşünsenize, zor yaşam koşullarında bizim için sürekli icat yapmaya çalışan sevgili Mayalar'ın içinden muzip biri çıkar ve ortaya bir fikir atar. Öyle bir fikir ki bizlere kadar gelir. :) 

Bu durumu en güzel kim anlatmış tahmin edin:) Leman Dergisi geçen gün öyle bir kapak yapmış ki bayıldım, sizlerle paylaşayım istedim =) 


Bizim basınımız da bu malzemeyi buldu ya! Bütün ünlülere sormuşlar inanıyor musunuz bu takvime diye.;) ,
Ben bu konuda Gülben Ergen ile aynı fikirdeyim. Mayalar'a göre değil Allah'ın takdirine göre yaşıyorum! Ki eğer bu duruma inansaydım nasıl olsa öleceğiz diye düşünüp önümdeki çikolatanın hepsini bitirirdim! :) Siz siz olun, psikolojinizi Mayalar'a göre düzenleyip cumartesi sabahına pişmanlıkla uyanmayın!:) 

Sevgilerimle,
Burcu Çeşit. 

14 Aralık 2012

PSİKOLOJİ- KORKU ve DEĞİŞİM...


Korku: Şimdi korkusu, sonra korkusu, gelecek korkusu, başarı korkusu, başarısızlık korkusu... Liste böyle uzayıp gider korku deyince. Şu dünyada yaşayıp, yaşayabileceğimiz her şey için korku duyarız. Peki korku ne? Niye var hayatı bize zehir eden, ilerlememize olanak tanımadan bizi kitleyen, bir ileri bir geri adım arttıran bu duygu? Aslında korku, ilk insanca duygumuz en başından beri var olan. Korku öyle önemli bir duygu ki, aynı zamanda hayatta kalabilmemiz için de gerekli ve olmazsa olmaz.

Eski insanlar aslanı görmeye gerek duymadan salt “aslan” kelimesinden bile korkarlardı. Niye mi? Nedeni çok basit! Eski insanın kafasındaki gerçeklikle aslan ve ölümün özdeşleşmiş olması.Artık aslan deyince korkmuyoruz bile,en azından Afrika’da yaşamıyorsak. Peki bugünün korkuları neler? Neler kafamızda “aslan” etkisi yapıyor? Bu soruya verilecek en kapsamlı cevabın “değişim” olduğunu düşünüyorum. Değişmek dediğimizde hepimizin aklına farklı şeyler gelse de, alışılmışı bırakmak yani aslında “benliğimizin onaylanmama ihtimali”ni ortaya çıkarmak çok korkutucu çoğumuz için. Hele bu değişim talebi dışarıdan geliyorsa, iş daha da vahim.

Değişim korkusunu alt edebilmenin tek yolu, değişime duyulan ihtiyacın fark edilmesi ya da kişinin değişebilmek için içsel bir motivasyonunun olması. Peki her değişmek istiyorum diyenin değişmek istediğine emin olabilir miyiz? Bu sorunun cevabı maalesef kocaman bir hayır. Değişimin bu kadar zor olmasının en büyük nedeni aslında hepimizin buna direnmesi, bir taraftan değişmek istediğimizi söylerken, diğer yandan aslında olduğumuz şeyin onaylanmasına duyduğumuz ihtiyaç.

Peki bu kadar zorsa değişmek, o zaman nasıl gerçekleşiyor değişimler. Sistem şöyle işliyor. Kişi bir krizle mücadele ettiğinde ve eski yöntemlerle bununla başa çıkamadığında farklı bir şey oluyor. “Aslanın tehlikeli olması” gibi net olmadığımız konularda, kafamız analiz etmeye başlıyor. Analiz etmek için enerjiye ihtiyacımız var ve ne yazık ki- ya da ne iyi ki- kriz zamanlarında buna fazla enerjimiz olmuyor. İşte tam bu sırada yeni bir bakış açısı, yeni bir cümlecik, bazen tek bir kelime yararlı oluyor değişimi başlatmak için.

Değişimi getiren şeylerin bir ikincisi de bize bu kriz anında neyin kim tarafından söylendiği. Bize konuşanın “değeri” kadar etkili olduğunu biliyoruz. Bu değer kesinlikle kişiden, kişiye değişebiliyor. Karşımızdakinin değerli olması veya olmaması ona pozitif ve/veya negatif anlamda nasıl bağlı olduğumuzla ilgili. İşte bunun için çok sevdiğimiz ya da nefret ettiğimiz kişilerin bize söyledikleri bu kadar etkili oluyor üzerimizde. Tabii çok ciddi bağlandığımız birinin bize söyledikleri yararlı olabildiği kadar, zarar verici de olabilir.

Korku ve değişim. Her ikisi de daha kaliteli hayatlar sürdürebilmemiz için gerekli. Hayatı ıskalamadan yaşayabilmek, günün moda deyimiyle anı tadabilmek için. Biraz cesaret!

Sevgiyle kalın,
Uzm. Dan. Psikolog Ani Eryorulmaz

Tiyatroya Gidelim- Bİ OYUN VARMIŞ ;)


Uğur Uludağ'ın yazıp yönettiği 'Bir Oyun Varmış' perdesini  açtı. Uludağ, Doğa Rutkay ile beraber oynadığı oyunda kadın-erkek ilişkilerini işliyor. 


Oyundan alınmış aşağıdaki diyalog bile oyunun ne kadar eğlenceli olduğunun kanıtı!;) Bu iki başarılı ve pozitif sanatçının oyunu kaçırılmamalı... ;) Benden bu kadar! Oyunda görüşürüz!;)


Adam: Bak, tadını çıkaralım diyorum... Sen bi surat! Bi yokuşa sürmeler felan... Yapma! Sürme! İstatistiki veri var! Kadınlar sürüş konusunda iyi değiller!
Kadın: Siz işte bu yüzden kaybediyosunuz olm!
Adam: Biz derken?
Kadın: Pandalar! Kim olacak erkekler!.. Anla artık! Sırtını tırnaklatmaktansa, bir sıcak dokunuşu isteyen kadınlar da var bu hayatta!.. Bir "canım" denmeyi bekleyen!