25 Ağustos 2012

Burcu'dan Mektup Vaar ! :)


Kendime hep çok gülerim... Ortaokul ve lise yıllarım saçlarımla başa çıkmaya çalışmakla geçmişti... Kıvırcık saçlarımı nereye koyacağımı bilemeden dolaşırdım ortada... Hoş! Tamamen kıvırcık olsa neyse... Dalgalı bir yapısı vardı... Ve saçımı hangi tarzda toplasam mutlaka antenlerim çıkardı. Annem, kızım çok güzelsin derdi... Ben aynaya baktığımda aynı şeyi düşünemezdim... Eve gelip aynada minik bir hayvanın(!) trene baktığı gibi bakıp güzel miyim diye kendimi incelediğimi hatırlarım :) Hatta bu yüzden ödevleri yapmaya hep geç başlardım:) 

Ayazağa Işık Lisesi mezunuyum... Kampüsü geniş bir okuldur kendisi:) Öğlen teneffüslerimiz 50 dakikaydı... Yemekleri alır (çitlembik gibi bacakları olan bir arkadaşım vardı, sürekli patates kızartması yer ama hep zayıf kalırdı... Selam olsun kendisine! Ben de o patates kızartmalarından bir gün yesem 1 kilo alırdım), hava güzelse çıkardık dışarıya... E tabi popüler erkek grubu vardır ya her okulda... Hani onlar böyle okulun en merkezi yerinde durur oradan geçen kızlar hakkında dedikodu yaparlar... Biz de bahçede gezerken onların önünden geçerdik mecburen... Allah'ım her geçişimde mi ayağım takılır... Her geçişimde dikkatlerini çekmemek için yavaşça önlerinden yürürken ayağım takılır, hepsi bana bakardı :) Ben de bir kaç adım sonra basardım kahkahayı... O popüler dediğim erkek grubunu o yaşta nasıl gözde büyütürse insan... Şimdi karşılaşıyorum, hepsi kel ve fodul olmuş :) 

Üniversitede Sabancı'daydım... Haftanın üç günü yurtta kalıyordum.  Soğuk kış günleri yurt ile ders binaları arasında yürürken donardık... Hatta bir bölüm vardı yemin ediyorum hortum kadar güçlü savururdu insanı... İşte orada zamanında o patates kızartmalarını yediğime hep şükrettim... Çünkü 0 beden arkadaşlarımın hepsi hortumun etkisiyle oradan oraya savrulurken ve dersliklere uçarak giderlerken, ben ayakları yere basan güçlü bir Zeyna gibiydim :) 

Sabancı'da da ne zaman bana yakışıklı gelen, cool görünümlü tiplerin önünden geçsem ya ayağım burkulurdu ya da bir şeyi dökerdim :) Allah'ım hele amfiler... Hoca ders anlatmaya başladıysa, sessizce içeriye girmeye çalışırsın... O amfilerde her şey yankılanır ya... Midenizden çıkan sesler bile bir melodi olur dağılır herkesin kulağına :) Ben de ne zaman girsem içeri (ki bu sefer lisedekinden daha cool, saçlarımla barışığım çünkü antenler uzamış ve ben jöleyle fönü keşfetmişim), mutlaka ya kalemlerimi düşürürdüm ya koltuğum gıcırdardı ya da diyetin etkisiyle midem guruldardı... E tabi çıkardığım küçük sesten dolayı bana bakan cool görünümlü cadılar tepeden süzer, sempatik olan şekerler de gülmeye başlarlardı... 

Blog aslında bir internet günlüğü ya... Sizinle bir şeyler paylaşasım geldi... Ayşe Arman'ın kitabının başlığındaki gibi kimse okumazsa ben okurum misali :) O yılları özledim sanırım... Kahkahalar daha derinden mi atılırdı acaba... Daha sık ağlanır ama daha sık mı gülünürdü aynı zamanda yaşananlara... Değiştim mi? Büyürken hangi huylarımı attım sırtımdan, hangileri kene gibi yapıştılar üzerime... Bilinmez... Ama bu yazıdan çok yazı çıkar... :) Saçlarımı, okuldaki hallerimi, ergenliğimi, şimdiki zamanımı, servis anılarımı sana hep yazarım ben... Eğer istersen sen! ;) 

5 yorum:

S dedi ki...

Muhteşem bir yazi bayildimmm...

F dedi ki...

Ne yalan soyleyeyim ben de o yillarimi ozledim valla :)

Ukbe dedi ki...

Cok guzel bir metin tebrik ediyorum.. ;)

yasamintatlari dedi ki...

Hepinize çook teşekkür ediyorum :*)

KontLikya dedi ki...

Çok şirin bir makale :)
Gayette gerçek ve eğlenceli...