17 Şubat 2014

Burcu'dan Mektup Var: Tam depresyona girecekken... ;)

Bundan sadece 2 sene önce, Yaşamın Tatları adlı bir blogun olacak, o blogda röportajlar yapacaksın ve o röportajların gazetelere çıkacak deseler 'hadi ordan!' derdim! 
Blog nedir bilmezken bir gün ilham geldi ve başladım yazmaya... Öyle ki; beni beleşe Amerika'ya tatile götürmek isteyen aile bireylerine bile 'daha yeni başladım, blogumu bırakamam...' diyerek posta koymuştum. Nitekim, blogun da benimle gelebileceğini, bunun teknolojik bir olay olduğunu, her yerde yazılabileceğini anlayıp gittim New York'a! 
Yanımdaki tüm parayı Apple'dan (reklam yapıyorum, evet! hihi belki hediye gönderirler!) dizüstü bilgisayara yatırdığımdan geri kalan günlerimde öğle yemekleri yerine kahve içtiğim doğrudur! :) 
Öyle enerji doluydum ki; New York'ta karşıma çıkan Dallas dizisi ekibi bile elimden kurtulamadı! Ve ben 1 ay sonra röportajımla Hürriyet gazetesi ikinci sayfadaydım! Soyadımı Çetin olarak yazmışlardı ama olsun! :) 
Röportajların ardı arkası kesilmedi ve ben hiç beklemediğim bir şekilde blogumla beraber büyümeye başladım... 
Ve 2014'e kadar böyle geldim, hızla, çok çalışarak, mutlu, gururlu! 

Derken 3 hafta önce bana bir şey oldu!
Ayşe Arman'ın kolundan tutup, 3 ay boyunca mesaj atarak kendisinden röportaj koparan Burcu gitti yerine hayattan bezmiş, yataktan kalkmak bile istemeyen, ve arada ağlayan bir Burcu geldi...
Arada ağlayan diyorum çünkü gerçekten günde sadece 1 kez ağlıyordum(!)
Bir türlü röportaj ayarlayamıyordum, ayarlayamadıkça sanki altın bir kafeste özgürlüğünü arayan bir kuş gibi heyecanla çırpınıyor, çırpındıkça kafesin demirlerine çarpıyordum, canım çok yanıyordu! Bilmem anlatabildim mi! :) (Bakın, edebi yönüm bile geri döndü!) 
Instagram'da, Twitter'da ya da burada beni takip edenler bu durumu fark etmemiş olabilirler çünkü sessiz sakin ölmek istiyordum! :) 
Düşünsenize ben ki, New York'ta Dr. Öz Show'a tek başına gitmiş, izlemiş ve heyecandan bayılmadan röportajı yapmış bir kızdım... :) 
Dostum olan bir psikoloğa bile danıştım... 
Bazen insan böyle olurmuş, normalmiş... Depresyonda değilmişim! :) 

Bir arkadaşıma sordum, 'Burcu bazen dururuz sonra koşarız, hayat bu' dedi. 

Sonra bir arkadaşım daha geldi, kahve içtik. Onun yüzünde sıkıntıdan sivilceler çıkmıştı. Benim de gözümdeki ışık azalmıştı. Bir o anlattı, bir ben... Bir ben duygulandım, bir o... 

Ve oradan ayrıldığımda nasıl olduysa içimdeki depresif yaratık bedenimi terk etmişti. Eski coşkulu, mutlu, hayat dolu Burcu geri gelmişti. 

Şimdiiiii röportajlar konusunda müjdelerim vaaar! 

Arka arkaya geliyorlar...!

Merak etmeyin yılmadım, her gün mesaj attığım, peşinden delice koştuğum insanlar var! ;) 

Ve bir de o kahve sohbetinden çıkan tavsiyelerim: 

-Siz kı.ınızı kaldırmadıkça, hayatta kimse sizi mıhlandığınız yerden kaldırmaz, kaldıramaz!

- Başarıda süreklilik yoktur ama çabada vardır! Bazen yollarınız kapanır... Siz yılmadan kazımaya devam etmelisiniz! Bir yol olmazsa, diğerini denemelisiniz!

-Dostlarınız varsa etrafınızda, onlara sıkıca tutunun... Onlar candır, can! 

-Hayat kısa, kısa olduğu kadar da yorucu... Arada yorulabilirsiniz, kendinize güç toplamak için müsaade edin! 

-Bazen elinizden gelen her şeyi yaparsınız ama Allah yardımcınız olmazsa, işiniz zorlaşır! 

-Ne kadar ekmek o kadar köfte! 

-Sakın milletin 'ben hep çok iyiyim' ayaklarına inanmayın, herkes insan, sadece bazıları güçsüz görünmekten korkuyorlar! 

-Sizi seviyorum!:) 

Burcu

Not: Bu durağan dönemimde(!) yanımda olan kedim Cancan'a, kardeşim Ömer'ime, canım Ayşe Arman'ıma, dostlarıma ve en önemlisi Allah'ıma teşekkür ederim... :) hihihih

Hiç yorum yok: